XX.
İp Ucu : XX
BİR ŞEHRİ DOLAŞIRKEN
Bir şehrin ruhu, o şehrin sokaklarında, binalarında ve tabii ki onu dolduran
insanlarda saklıdır. Bir gezgin bu defineleri ararken şehri adım adım dolaşmalı,
eskinin o esrarında şehrin ruhunu aramalıdır.
Ben arada sırada hiç bilmediğim sokaklara girerim. Tanıdık olmayan bir semt,
hayatımda görmediğim bir sokak, bakkalıyla sakinleriyle mahalle halkı … Günün
her saatinde ayrı hikaye anlatır bu sokaklar. Sabah ayrı, günbatımında ayrı,
gece ayrı … Bazen bir bekçi düdüğü yırtar sessizliği. İki sevgili kaçamak
buluşurlar bir köşe başında. Bir Reşat Nuri hikayesi gelir aklıma. Hava soğuksa
sıcak bir çay ister canım. İlk kahveye girerim. Kahvenin müdavimleri ilk önce
süzerler beni, sonra muhabbetlerine geri dönerler. Ya da bana öyle gelir işte.
Sıcak çay biraz sonra masamdadır. Bir de yanında bir cigara . (Ama ben cigara
içmem. Havadaki duman yeter bana.) Günümdeysem biraz sonra bir ihtiyarla ya da
dertli bir aşıkla bir muhabbet açarız. Sonra gelsin çaylar, kahveler, ”Israr
ediyorum, ben ödeyeceğim”ler.
Bazen dolaşmalarım bir çıkmaz sokakta sonlanır. Perdeler aralanır, meraklı
bakışlar bu yabancıyı süzerler. Geri dönülüp bir başka sokağa sapılır. Eski bir
cami, tarihi bir çeşme keser bazen yolumu. Gözlerim her yerde bir ağaç, bir
yeşillik arar. Hani o çocukluğumuzda ilkbaharda erik, ayva, dut topladığımız
ağaçları anımsarım. Bir zamanlar İzmir’de birçok dut ağacı vardı. Yoksa hepsi
bir rüya mıydı? Şimdiki çocuklar ne yaparlar, ne ederler ki?
Dolaşırken bir çocuk gülümsemesi, bir tatlı ihtiyarın “Ah biz de gençtik bir
zamanlar” diyerek gülümsemesi içimi ısıtır. Ve basamaklar, Mithat Paşa’dan
Hatay’a çıkan, o bitmek bilmeyen basamaklar. Küçükken sorsalar bu basamaklar
göğe kadar uzanıyor derdim herhalde. Bir ihtiyarın koluna girip yolda ona yardım
etmek. Yaşam bir basamak değil mi zaten …
Yapılar, yılların getirdiği anıları içlerinde taşırlar. Bir cumbalı ev mesela,
kim bilir hangi tarihi olaylara tanık olmuştur. O demir işlemeleriyle, kabartma
figürleriyle ne kadar güzeldir onlar. Bir de günümüzde inşa ettiğimiz yapılara
bakın. Birbirine benzeyen çirkin beton bloklar. Mimari estetik diye birşey
bırakmadık şehirlerimizde.
Bir de sokak adları. Sunay Akın bir söyleşide şöyle bir şey demişti : “Sokak
adları bir şehrin ruhunu, o şehrin yaşadığını gösterir.” İstanbul’dan sokak
adları vermişti : Kanarya, Bülbül … vb.
İzmir Şehri’nin haritasını açıyorum önüme. Bir tek ana caddelerin adları var.
Onlar da çok anlamlı: Anafartalar, Halil Rıfat Paşa, Cemal Gürsel Cad. … vb. Ara
sokakların adları yok, sadece numaraları var : 357,1203 … vb. Biz bu şehri ne
zaman öldürdük? Yoksa hala can çekişmekte mi?
Sokaklarıyla, sokaklarının aralarında kalmış eski camileri, çeşmeleri ve eski
evleriyle İzmir’in ruhu hala bazı yerlerde yaşıyor. Eski İzmir, Karşıyaka’nın ve
Mithatpaşa’nın bazı iç sokakları bunlardan bazıları. Bazen mimari güzelliği
yakalamış yeni yapılara da rastlanabiliyor yürüyüşlerde.
Ve şehrin insanları :Komşu muhabbetleri, ayak üstü konuşmalar, kahve sohbetleri
… ve o değişik yüzler, her yüz kendi hikayesini anlatır.
Bir gezgin aynı zamanda insanlarla iletişim kurmasını da becerebilmelidir. Bu da
güler yüzle, hoş sohbetle olur.
Gezmek, sadece dolaşmak, eğlenmek demek değildir. Gezmek aynı zamanda incelemek,
paylaşmak ve yeni dostlar edinmektir bence …
X.
X.
X.
İlginizi
çekebilir